21 Mart 2012 Çarşamba

TÜRKİYE’DE LOJİSTİK EĞİTİMİ


TÜRKİYE’DE LOJİSTİK EĞİTİMİ

            Türkiye’de lojistik sektörü, diğer gelişmiş ülkelerden gecikmiş bir şekilde, son 10-12 yıllık süreç içerisinde hızla büyüme göstermiştir. Bu gecikmenin nedenlerinin en başında sektörün değerinin ülkemizde geç kavranmış olması gelmektedir. ABD ve Avrupa ülkelerinde lojistik sektörü 1960-1990’lı yıllarda gelişim evresini tamamlamış, küreselleşmenin etkisiyle, özellikle yabancı sermayenin ve çok uluslu şirketlerin ülkemize doğru yönelmesi, firmalar ve şirketler bünyesinde oluşan stratejik ortaklıklar ve partnerliklerle sonuçlanmıştır. Bu sonuçların lojistik sektördeki iz düşümü ise, sektörün gelişimi olarak karşımıza çıkmıştır. Diğer bir ifade ile yapancı lojistik şirketler ve firmalar ülkemizdeki lojistik sektörün ve lojistik firmalarının gelişiminde lokomotif görevi görmüştür. Bu gelişim süreci 2000’li yıllarda hızlanmış ve günümüze kadar artarak gelmiştir. 

      Bugün 7 milyar insanın yaşadığı ve 16 trilyon dolarlık ticaret hacmine sahip dünya ekonomik pazarında, lojistik hacim ortalama 6.4 trilyon dolar (%40) civarında bulunmaktadır. Ancak bu gün itibarıyla Türkiye gerek dünya ticaret hacminin, gerekse lojistik hacmin oluşturduğu pastadan yeteri kadar faydalanamamaktadır. Kıtalar arası lojistik bir köprü ve kanal görevi gören ülkemiz, bugün itibarı ile 50-60 milyar dolarlık (dünya lojistik hacminin yaklaşık yüzde biri) bir lojistik kapasiteye sahip bulunmaktadır. Bu kapasite içerisinde çeşitli ölçeklerde birçok Lojistik Hizmet Üreten Firma (LHÜF) hizmet vermektedir. Ancak söz konusu bu firmaların Türk ekonomisine sağladığı lojistik değer yıllık ortalama 6-8 milyar dolar (dünya lojistik hacminin yaklaşık binde biri) civarında bulunmaktadır. Diğer bir ifade ile kapasitenin yalnızca % 13’nün kullanılması, lojistik potansiyel gücün, kapasitenin, kaynakların ve enerjinin atıl kalmasına neden olmaktadır.

Bugün dünya ekonomisinde gelişmiş ülkelerin lojistik faaliyetler için yapmış oldukları harcamaların GSMH’nın içindeki payı ortalama %1,5 - %2 arasında yer almaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde ise bu oran %0.2 ile %0.5 arasındadır. Bu oran Türkiye’de %0,3 civarındadır. Ülkelerin toplam yıllık yatırımları içerisindeki lojistik yatırım payları ise, gelişmiş ülkelerde %15 - %40 arasında seyrederken, gelişmekte olan ülkelerde bu oran %2 - %5 arasında kalmaktadır. Türkiye de bu oran yıllık %3’tür. Lojistik sektördeki yıllık büyüme oranları ise, gelişmiş ülkelerde %5 - %12 arasında seyrederken, gelişmekte olan ülkelerde ise bu oran %15 - %25’e çıkmaktadır. (Kriz yılları hariç Avrupa’da yıllık % 7-10, Kuzey Amerika da yıllık %15, Asya da % 20 ve Türkiye deki yıllık büyüme oranı ortalama %15-20’dir.).
Lojistik sektöründeki büyüme, birçok işletmenin kendi bünyesinde lojistik departmanlarını açması ve lojistik hizmetlerini dış kaynak kullanımı ile karşılanması sonucu 3PL. ve 4PL. Lojistik Hizmet Üreten Firmaların (LHÜF) sektörde yer alması ile artmış ve bununla doğru orantılı olarak sektörde uzmanlaşma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Türkiye’deki uzmanlaşmış, profesyonel, kalifiye, eğitimli personel sayısı sektörün ihtiyaçlarına cevap verecek düzeyde değildir. Sektördeki gelişime bağlı olarak ülkemizde devlet, vakıf veya özel üniversitelerde lojistik dallarında eğitim veren çeşitli ön lisans, lisans ve lisansüstü (yüksek lisans-doktora) eğitim programları açılmaya başlanmış ve günümüzde sayıları giderek artmaktadır. Eğitimin bu örgün yapılanmasının yanı sıra, yaygın eğitim yapılanması ile de lojistik sektörün hizmet içi eğitim ihtiyaçları özel danışmanlık ve eğitim firmaları tarafından karşılanmaya başlanmıştır.

            Bu gün küresel yapının ihtiyaçlarını karşılayacak lojistik eğitimler çok boyutlu çok yönlü ve süreç bazlı olma özelliği taşımaktadır. Bu durumu gerekli kılan etmenlerden biri lojistiğin disiplinlerarası (lojistik, ekonomi, işletme, mühendislik vb.) bir olgu olmasıdır. Diğeri etmen ise, lojistik iş süreçlerinde bir çok farklı özellikte iş alanlarının (sigorta, gümrük, nakliye, depo yönetimi, envanter yönetimi, pazarlama, müşteri hizmetleri vb.) birlikte yürütülmesi zorunluluğundan kaynaklanmaktadır

            Türkiye’de lojistik alanında lisans ve lisansüstü eğitim veren belli başlı üniversite ve bölümleri Tablo-1’de gösterilmiştir.

Tablo 1. Türkiye’de lojistik alanında lisans ve lisansüstü eğitim veren belli başlı üniversite ve bölümleri

ÜNİVERSİTE ADI
ENSTİTÜ/FAKÜLTE
PROGRAM ADI
Yaşar Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Uluslararası Lojistik Yönetimi
Atılım Üniversitesi
İşletme Fakültesi
Uluslararası Lojistik ve Taşımacılık
Beykent Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Uluslararası Lojistik ve Taşımacılık
İzmir Ekonomi Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Lojistik Yönetimi
İzmir Ekonomi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Lojistik Yönetimi Yüksek Lisans
Okan Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Uluslararası Lojistik
Dokuz Eylül Üniversitesi
Deniz İşletmeciliği ve Yönetimi Yüksek Okulu
Deniz İşletmeleri Yönetimi Lojistik
Dokuz Eylül Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü
Lojistik Mühendisliği Tezli ve Tezsiz Yüksek Lisans
Dokuz Eylül Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Denizcilik İşletmeleri ve Yönetimi Yüksek Lisans
Dokuz Eylül Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Lojistik ve Deniz Ulaştırması Tezsiz Yüksek Lisans
Kara Harp Okulu
Savunma Bilimleri Enstitüsü
Malzeme Tedarik ve Lojistik Yönetimi Yüksek Lisans
Kara Harp Okulu
Savunma Bilimleri Enstitüsü
Malzeme Tedarik ve Lojistik Yönetimi Doktora
Doğuş Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü
Lojistik ve Tedarik Zinciri Yönetimi Doktora

            Günümüzde şirketler her alanda işletmeye, sektöre, pazara ve müşteriye değer katabilecek niteliklerde, donanımda ve rekabetçi özelliklere sahip profesyonelleri istihdam etmek istemektedirler. Bu durum lojistik ve tedarik zinciri içerisinde yer alan çeşitli görevlerdeki profesyoneller içinde geçerlidir. İşletmeler lojistiğin operasyonel ve ekonomik katkıları yanında giderek artan stratejik katkılarının farkına vardıkça ve lojistiğin, müşteri hizmet düzeyini arttırarak ve müşteri memnuniyeti yaratarak firmalara rekabet avantajı sağlayan bir değer olduğunu anladıkça nitelikli lojistik ve tedarik zinciri yönetimi profesyonellerine olan talep artmaktadır.

            Günümüzün lojistik profesyonelleri büyük resmi görebilecek ve sistem elemanları arasında entegrasyonu sorunsuz şekilde sağlayabilecek bilgi, yeterlilik ve becerilere sahip olması gerekir. Bu da ekonomi, hukuk, işletme, ihracat, ithalat, lojistik, tedarik zinciri yönetimi ve yönetimde insan ilişkileri konularında pek çok bilgi ve beceriye sahip olmalarını gerektirir. Ancak bu bilgi becerilerin ağırlık dereceleri pozisyon özellikleri, işletme özellikleri ve işletmenin bulunduğu bölgeye göre değişebilir.

            Nitelikli lojistik personellerinin; karmaşık yapıya uyum sağlayabilecek, ekiple çalışabilecek, yabancı dil veya dillere sahip, bilgisayar programları kullanabilen, süreç analiz ve yönetimini iyi yapabilecek, birden çok disiplin alanında bilgi sahibi, esnek düşünebilen, eğitime açık ve insan ilişkilerinde başarılı bireyler olmaları şarttır.

            Lojistik eğitiminde, temelde benzer, farklı ders gruplarının dağılımıyla oluşturulmuş iki ekolden söz edebiliriz. Bunlar;

            1.         İşletme Modelli Lojistik Eğitimi,

            2.         Mühendislik Modelli Lojistik Eğitimi.      
 

            Mühendislik modelinde mühendislik ve lojistik ve TZY derslerine ağırlık verilirken bunlar özellikle yönetsel anlamda faydalı olacak işletme dersleri ile desteklenmektedir.

            İşletme modelinde ise işletme bilimi dersleri ve lojistik ve TZY dersleri ağırlıklıdır ve bunlar özellikle sistem yaklaşımı, karar alma ve analiz konularında faydalı olacak mühendislik dersleri ile desteklenmektedir.

            1990 Yılların ikinci yarısından itibaren üniversitelerde açılan eğitim programları “Lojistik Mühendisliği” adı altında tasarlanmış olmasına rağmen, gelişen ve değişen şartlar sonucu 2000’li yıllardan itibaren programlar değişikliğe uğrayarak “Lojistik Yönetimi” adı altında toplanmıştır.

      Bu gün lojistik yönetimi eğitim programlarıyla; çok modlu tanımlanmış ulaştırma ve entegre güvenlik iş çözümleri, sektörel, mühendislik, coğrafi, kavramsal, sosyal, teknik ve teknolojik deneyimler, lojistik ve tedarik zinciri yönetimine yönelik problem çözme, çözüm üretme, tasarım, iş ve iç süreçleri geliştirme, süreç yönetimi, pazar analizi, yeni iş modelleri oluşturma ve geliştirme, yaratıcı yeni nesil akıllı lojistik ve tedarik zinciri sistemleri geliştirme ve analitik düşünme vb. yeteneklerin lojistik insan kaynağına kazandırılması hedeflenmelidir.

Bu kapsamda lojistik eğitim verilecek bireylere kazandırılması gereken becerileri; lojistik kavramsal beceriler, lojistik teknik beceriler, lojistik ilişkisel beceriler ve sosyal beceriler şeklinde sınıflandırmamız mümkündür. Bu becerilere örnek verecek olursak;

            Lojistik kavramsal beceriler olarak; uluslar arası ve küresel lojistik ve tedarik zinciri yönetimi, ulaştırma ve nakliye, envanter, tedarik, satın alma, stok, kalite, hizmet yönetimi, finans yönetimi, lojistik planlama (stratejik, taktik, operatif planlama), lojistik politikalar, dağıtım yönetimi, yeşil ve tersine lojistik, 1PL, 2PL, 3PL, 4PL ve 5PL, depolama ve tedarik zinciri yönetimi vb. becerilerinin,

            Lojistik teknik beceriler olarak; lojistik istatistiği, maliyet, fiyat, paketleme, ambalajlama, bar-kodlama, lojistik mühendisliği, depo tasarımı, genel tasarım, çözüm üretme, problem çözme, lojistik bilgi sistemleri (LBS), tedarik zinciri tasarımı, muhasebe, süreç geliştirme, yeni iş süreçleri oluşturma, karar verme süreçleri, karar destek sistemleri, maliyet analizi, sigortalama, NETWORK oluşturma, iş akış analizi, sipariş süreç yönetimi, performans hedefleri, cross docking, inavasyon, gümrük işlemleri, operasyon yönetimi, nakliye yönetimi, trafik, yükleme, boşaltma, elleçleme ve dokümantasyon vb. becerilerinin,

            Lojistik ilişkisel beceriler konusunda ise; işletme yönetimi, ürün yönetimi ve ürün geliştirme, üretim yönetimi, sektör, piyasa, pazarlama, promosyon, ekonomi, sözleşme yönetimi, perakende yönetimi, stratejik planlama, stratejik kaynak yönetimi, satış yönetim, talep yönetimi ve tahmini, kalite yönetimi, zaman yönetimi, IT yönetimi, hukuk, muhasebe, çevre yönetimi, proje yönetimi, yöneylem (harekat araştırması), endüstri mühendisliği, uluslar arası ilişkiler, matematik, istatistik, organinasyonel yapı kurma, dış kaynak kullanımı, vb. becerilerinin,

            Sosyal beceriler olarak da; müşteri hizmetleri, çevre yönetimi, yönetimde insan ilişkileri, motivasyon, iletişim, görüşme becerisi, liderlik, işbirliği, pozitif tutum, medya, basın yayın, psikoloji ve örgüt psikolojisi vb. becerilerinin kazandırılmasını sayabiliriz.

            Sonuç olarak çağımızın parlayan yıldızı konumundaki lojistik sektörünü gelecekte taşıyacak ve geliştirecek olanlar nitelikli lojistik profesyonelleridir. Bu bireyler arasından büyük resmi en iyi görme kabiliyetine sahip olan, iyi ve kaliteli eğitim almış, nitelikli lojistikçiler sıyrılacak ve hem çalıştıkları işletmeler, hem de kendileri için büyük bir değer konumuna geleceklerdir.


YEŞİL LOJİSTİK VE TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ


YEŞİL LOJİSTİK VE YEŞİL TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ


             Günümüzde çevre kirliliği insanoğlunun neslinin tükenmesine yol açabilecek ana nedenlerden biri olarak görülmektedir. Buna bağlı olarak insanlar arasında oluşan “çevresel duyarlılık” faktörü işletmelerin endüstriyel döngülerinin içerisinde çevre koruma bilincinin gelişmesini dayatmıştır. Bir işletmeyi yeşil politikalar uygulamaya teşvik eden ya da zorlayan güçlerden biri devlet gücü ve onunla paralel olarak giden yasalar, bir diğeri de çevresel anlamda yanlış yönetimsel yaklaşımlar sonucunda yaşayabilecekleri olumsuz finansal ve yasal sonuçlardır.

            Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında ekonomik ve teknolojik gelişmelere paralel olarak çevresel değerlerin bozulması veya yok edilmesi, toplumların gelişmesine rağmen, kıtlık, açlık, sera etkisi, küresel ısınma vb. sorunlara çözüm bulunamaması dikkatleri giderek artan seviyede çevre konularına çekmiş ve yeşil yönetim kavramı ortaya çıkmıştır.


               Çevresel yönetimde “Reaktif, Proaktif ve Değer Yaratıcı” olmak üzere üç yeşil yaklaşımdan söz edebiliriz. Reaktif yaklaşımda işletmelerde çevreye duyarlı uygulamalar minimum düzeydedir ve bu faaliyetlerin çoğu yasal mevzuatın yarattığı zorunluluktan kaynaklanmaktadır. Proaktif yaklaşımda ise işletmelerin rakipleri arasında bir rekabet avantajı sağlama düşüncelerinden dolayı yeşil uygulamalara yöneldikleri görülür. Değer Yaratıcı yaklaşımları benimseyen şirketlerde ise yeşil politikalar benimsenmiştir ve buna bağlı uygulamalar tedarik zincirindeki tüm süreçlerde kabul edilir ve uygulanır. Bu üç yeşil yönetimsel yaklaşımın temel özellikleri aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.


Tablo 1. Yeşil yönetimsel yaklaşımların temel özellikleri

Reaktif Yeşil Yaklaşım

Minimum kaynak kullanımı
Geleneksel organizasyon yapısı
Bireysel inisiyatife dayanan sorumluluklar
Mevzuatlara ve yasal sorululuklara uymak için cevap stratejileri
Geri dönüşümlü ürünlerin tedariği
Geri dönüşebilen ürünleri etiketleme

Proaktif Yeşil Yaklaşım

Minimum kaynak kullanımı
Üst yönetim kararları
Fonksiyonel yaklaşım
Çevre politikalarına yönelmek
Çevre denetimi yapmak
Geri dönüştürülebilir ve yeniden kullanılabilirlik girişimlerinin başlaması
Yeşil parça ve yeşil ürünlerin tasarımı

Değer Yaratıcı Yeşil Yaklaşım

Çevre yaklaşımlı stratejik kararlar
Tedarik zinciri uygulamaları
Sistematik çevre dostu uygulamalar
Esnek modeller
Demonte edilebilir, geri dönüştürülebilir, yeniden kullanılabilir ürünler tasarlama
Çevresel yaşam döngüsü analizi
Süreç, ürün ve hizmet değerleme
Tedarikçilere atık azatlımı ve çevreye duyarlılık için kararlar sunma ve takip etme


   
            Günümüzde işletmelerin olmazsa olmazı konumunda olan ve tüm iş süreçlerinin kalbinde yer alan Lojistik Yönetimi; “Tedarik zinciri kanal yapısı içerisinde görev yapan tüm aktörler (satıcı, aracı, lojistik hizmet sağlayıcıları, tedarikçi, üretici, dağıtıcı, toptancı, perakendeci, tüketici vb.) arasında, her türlü ürünün, malzemenin, kaynakların (hammadde, yarı mamul, mamul, alt montaj parçaları, malzeme ve son ürün vb.), hizmetin ve bilgi akışının, başlangıç noktasından (kaynağından) bitiş/tüketim noktasına kadar (tersine lojistik ve tedarik zinciri) olan her iki yöne doğru olan hareketinin en optimal ve en verimli şekilde, tüm yönetim süreçlerini (karar verme, planlama, koordinasyon, eşgüdüm, uygulama, değerlendirme/denetim ve etkileme/motivasyon) kapsayacak şekilde stratejik, taktik ve operasyonel seviyelerde yönetilmesidir.

            İşletmeler karlılık amaçlı var olan canlı organizmalar olduklarından iş süreçlerinde minimum maliyeti ve bununla doğru orantılı olarak da maksimum karlılığı hedefleyerek, hem bir rekabet gücü elde etmek hem de yollarına devam etmek zorundadırlar. Bunu yaparken de stratejik seviyede belirli kararları alırlar ve stratejiler oluşturarak uygulamaya koyarlar. Bu stratejilerin başında işletmelerde yeşil gücü oluşturan çevre yönetimi konsepti ve politikaları kapsamında, çevre dostu olma ve çevreyi koruma uygulamaları gelmektedir. Bu gün işletmeler tarafından bu uygulamaların hayata geçirilmesinde kullanılan en iyi yollardan (araçlardan) bir tanesi yeşil lojistik ve yeşil tedarik zinciri yönetimi uygulamalarıdır.

            Yeşil Lojistik, çevreye en az zarar verecek şekilde gerçekleştirilmesi amacıyla lojistik faaliyetlerin çevre üzerindeki olumsuz etkilerini ölçmek ve bu etkileri en aza indirgemeye çalışmaktır.             

             Çevre yaklaşımlı stratejik kararların alınması ve uygulanması işletmelerin gücünü arttırır ve rekabet avantajı sağlar. Çünkü çevre duyarlılığı direkt olarak müşteriye hitap eden bir kavramdır ve müşteri memnuniyeti günümüzde işletmeler tarafından ele alınması gereken en önemli konuların başında gelmektedir. Stratejik kararlarla uygulamaya konacak olan yeşil lojistik uygulamaları kısa vadede işletme için fazladan maliyetlere yol açacak olsa bile uzun vadede yaratacağı müşteri memnuniyeti ve buna bağlı olarak müşteri gücünün işletmeden tarafa kayması sonucunda işletmelerin karlılığını ve pazar paylarını artıracak ve diğer işletmeler arasında rekabet avantajı sağlayacaktır.

                Yeşil lojistik uygulamalarına örnek verecek olursak;

·        Ürünlerin küçük gruplar halinde nakliyesinden ziyade daha büyük gruplar halinde taşınması,

·        Üretim ve sevkiyat için alternatif çevre dostu yakıtlı araçların kullanılması (LPG, CNG vb.),

·        EURO 5’ e sahip araçların kullanılması (çevre dostu motorlu araçlar),

·        Araçlara gürültü ve ses önleyicilerin takılması,

·        Çevre dostu verimli ulaşım ve dağıtım sistemlerinin kullanılması,

·        Genel paketleme işlemlerinin ve kullanılan malzemelerin azaltılması,

·        Paketlemeler plastik malzeme yerine geri dönüşümlü malzemelerin kullanılması,

·        Sürdürülebilir bir şekilde saf (karışımsız) ürünlerin kullanılması,

·        Çevre dostu geri dönüşüm,

·        Personelin bilişsel ve duyuşsal alanda eğitilmesi,

·        Müşterinin bilinçlendirilmesi,

·        Tersine lojistik programlarının teşvik edilmesi vb. sıralayabiliriz.

           

            Günümüzde doğru ve ters yönlü tedarik zincirinin etkin, verimli ve çevre dostu olarak yönetilmesi, zincirdeki her halkanın eş zamanlı ve anlık kontrolünün yanı sıra, tersine lojistik ve yeşil lojistik uygulamaları olmadan mümkün olmamaktadır.  Tedarik zinciri yönetimi kavramına “yeşil” sıfatının eklenmesiyle değeri ve kapsamı genişletilmiş ve zincirin her bir basamağında çevre duyarlılığını içerecek şekilde yeniden yapılandırılması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır.


            Yeşil tedarik zinciri yönetimi ile yeşil lojistik yönetimi paralele işleyen iki eş zamanlı değer ve fayda yaratma süreci olup, bu süreç de yer alan birkaç önemli yeşil güç uygulaması aşağıda belirtilmiştir;


            Yeşil Satınalma: İşletmelerin satınalma faaliyetlerinde yeşil yaklaşım politikaları ve yeşil stratejilerine göre hareket etmesidir. Yani üretimde kullanacakları hammadde ve alt montaj parçalarından paketlemede kullanılacak malzemelere kadar geri dönüştürülebilir, yeniden kullanılabilir yada geri dönüşümü yapılmış malzemelerin satın alınması faaliyetlerini içerir. Bunun dışında üretimde kullanılacak makine ve cihazların alımlarında da çevreye daha az zarar verecek atık üreten ve daha az enerji harcayan teknolojiler tercih edilmelidir. Tedarik zincirini birinci, ikinci ve üçüncü kademe tedarikçileri de içine alan bir bütün olarak düşünecek olursak tedarikçilerin de bir bütünsellik anlayışı içinde çevreye duyarlılıkları takip ve kontrol edilmelidir.


           Yeşil Üretim: Ürün tasarımı ve üretim süreçlerinin çevreye duyarlı olarak yapılmasıdır. Temel amacı ürünlerin tasarım aşamasından itibaren geri dönüşüm, yeniden üretim ve tekrar kullanım olanaklarının ele alınmasıdır. Ayrıca işletmelerin üretim esnasında atık oluşumunu, enerji ve hammadde kullanımını azaltacak şekilde bir uygulamaya gitmeleri gerekmektedir. Örneğin üretim esnasında ortaya çıkan atıklardan enerji elde eden ve bu enerjiyi tekrar üretimde kullanan işletmeler mevcuttur. Yeni nesil yeşil üretim anlayışı çerçevesinde bugün üretime yönelik Just-In-Time III ve Just-In-Time Lojistik III uygulamaları geliştirilmiştir.


            Yeşil Dağıtım: Tedarik zincirinde ve lojistik yönetiminde optimal dağıtım ağının oluşturulması, hem dağıtım maliyetlerini minimize edecek hem de azalan mesafelerle birlikte taşıma yapan araçların ortaya çıkardığı kirliliği minimum düzeye indirgeyecektir. Bunun dışında taşımada kullanılacak araçların çevreye duyarlılığı ve kullanılan yakıt cinsi de burada etkili bir rol oynamaktadır.

            Yeşil Paketleme: Ürünlerin paketlenmesinde kullanılacak malzemelerin çevre dostu malzemeler olması gerekmektedir. Paketlemenin geri dönüşümlü olarak tasarlanması işletmenin ekonomik ve lojistik performansını olumlu yönde etkilemektedir. Ayrıca paketlemelerin verimli bir şekilde yapılması (boyut, şekil) paketlemede kullanılan malzemeyi azaltacak ve taşıma faaliyetlerinde azalmayı sağlayacaktır. İyi paketleme sayesinde araçlar en iyi şekilde yüklenecek, sefer sayıları, yakılan yakıt miktarı azalacaktır.


          Tersine Lojistik: Bitmiş (son) ürün, hammadde, yarı mamul veya envanterdeki malzemelerin ve bunlara ilişkilin bilgilerin müşteri beklentilerine cevap vermesi veya uygun koşullarda bertaraf edilmesi (yenileme, yeniden üretim, geri dönüşüm, tekrar satış, bakım ve tamir) maksadıyla, kullanım noktasından başlangıç veya üretim noktasındaki depolara maliyet etkin ve verimli bir şekilde geriye doğru akışının sağlanması ve buna ilişkin hizmetin yönetimi sürecidir.



            Tersine lojistik faaliyetleri ve tersine tedarik zinciri faaliyetlerinin etkin, verimli, çevre dostu ve değer yaratıcı bir yapıda gerçekleşmesi entegre ve iş birlikçi bir anlayışı gerekli kılar.  Bu gereklilik, üretim noktasında (tesisinde) bulunan depolara çeşitli nedenlerle iade edilen son (bitmiş) ürünlerin, burada yapılacak kalite kontrol, muayene, test ve analizleri sonucu stratejik bir konuma dönüşür. Bu nedenle üretim noktasında (tesisinde) bulunan depo tesisleri ve depo yönetimi yeşil tedarik zinciri sürecinin ana merkezini oluşturur. Bu bağlamda bu depolardaki yönetim, işletmenin yeşil politikalar ve stratejiler kapsamında tersine ve iade işlemler sonucu burada bulunan son ürünlerin akibetine ilişkin, kritik kararların verildiği bir rasyonel ve stratejik yeşil karar verme sürecini de kendine misyon (görev) edinmiştir. Söz konusu bu kritik kararlara ilişkin birkaç örnek aşağıda yer almaktadır;



Geri Dönüşüm: Kullanılmış ürünlerin, bileşenleri ve komponentlerin bütün halde veya demonte edilerek bir takım işlemler sonucunda geri dönüşmüş ürünler elde edilmesidir. Burada orijinal malzeme özelliklerini ve fonksiyonelliğini yitirmekte ve geri dönüşmüş ürün tamamen başka bir ürün olarak ortaya çıkmaktadır.

Yeniden Kullanım: Kullanılmış ürünün, malzemenin, bileşenin, aynen yeniden satılması, dağıtılması, kullanılması sürecidir. Ürün tüm özellik ve fonksiyonelliğini korumakta ancak değerinde azalmalar meydana gelmektedir.


Yeniden Üretim: Kullanılmış ürün, malzemelerin kontrol edilerek evsafını yitirmiş olan parçalarının yenileriyle değiştirilerek aynı ürün/malzemenin meydana getirilmesi sürecidir. Bu durumda da orijinal ürün özelliklerini ve fonksiyonelliğini aynen korumaktadır.


Bertaraf Etme: Yok edilmesi gereken ürün/malzemelerin ve bunlara ait parçaların, üretim esnasında oluşan zararlı atıkların çevreye zarar vermeden ortadan kaldırılması (yakma, gömme vb.) faaliyetleridir.



            Sonuç olarak; günümüzde küreselleşme sonucu ortaya çıkan, zorlu ve çetin rekabet ortamı, çevre yasaları ve mevzuatı, müşteri gücü, işletmelerin sosyal ve toplumsal sorumluluk faaliyetleri gibi etmenlerden dolayı işletmelerin yeşil yönetimsel yaklaşımları ele almaları, bunlara bağlı olarak oluşturacakları stratejik seviye kararları ile doğru yönlü veya ters yönlü lojistik yönetiminde ve tedarik zincirinin her halkasında uygulamaya koymaları ve çevre duyarlılığı konusunda işletme bilincini giderek artan seviyede oluşturmaları kaçınılmaz hale gelmiştir. İş dünyası, sektörler, işletmeler ve lojistik hizmet üreten firmalar üretim ve yönetimsel süreçlerde çevreye duyarlılık gibi hassas ama bir o kadar da değer ve fayda yaratan uygulamalara yönlenmeli, konuya ilişkin politika ve stratejiler geliştirmeli ve kendilerini daima gelişime ve değişime açık tutmalıdırlar.